18 Ağustos 2009 Salı

Vizyonum Atatürk’tür

“Efendiler muhterem milletime tavsiye ederim ki sinesinde yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanlarında ve vicdanlarındaki asil cevheri tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin” Atatürk
Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk Devletleri’nin başında mutlaka Türkler bulunmalıdır
Vizyonum Atatürk’tür
Vizyonumu ve misyonumu belirlerken ve kendime bu anlamda hedef çizerken Atatürk’ün belirlediği ve her safhada bir ok gibi kalplere, beyinlere ve vicdanlara sapladığı o müstesna sözleri ve kaideleri kendime şiar edindim.
Bu nedenle Türk ve Türklükle ilgili gelecek strateji planları yaparken içinde bulunduğumuz Orta Doğu’nun coğrafi ve siyasi yapısını iyi tahlil ve analiz etmek gerekli. Bu konuda bendenizin naçizane araştırmaları sürmektedir.
Son yıllar gerek illetimize gerekse vatanlarımıza karşı iç ve dış düşmanlarımızın bölücü ve yıkıcı davranışları mutlaka dikkate alınmalıdır. Düşüncelerimiz ve planlarımız Türk ve Türlüğün yüceltilmesi, yükseltilmesi ve gerek teknolojik, gerekse sanayi bakımından en ileri seviyelere sabırla, yüksek erdemle, üstün çabayla, birlik içinde ve geçmişten ders alarak taşınması olmalıdır.
Stratejimiz sadece Türk coğrafyası ile sınırlı kalmamalı. Gerek yurtlarımızda gerekse komşu devletlerde vukua gelen olayların üstün ve ehil beyinlerce analiz edilmesi ve kişileri yönlendirmesi şarttır. Orta Doğu’ya yön verecek siyasi ve stratejik planının projelendirilmesi ve bunun bir an evvel hayata geçirilmesi yararımıza olacaktır.
Türk Birliği;
Yıllar önce Sovyet Rusya’nın dağılması sırasında devlet büyüklerinin ve hükümet sahiplerinin yapması gereken Türk Birliği’ne ulaşılmasında hala geç değildir.
Sovyet Rusya’nın dağılması bizler için sürpriz olmamalıydı. Bu olayların yöneticisi ve yönlendiricisi olmalıydık. Diğer taraftan Tito’nun ölümünden 10 yıl sonra parçalanan Yugoslavya’nın da dağılmasında başrolde olmalıydık. Zira Atalarımızın kanla, imanla ve erdemle sahip oldukları bu topraklar hala Türk’ündür. Bizler de bu fırsatları iyi değerlendirmeliydik. Türkiye’de artık bir şeyler değişmek zorunda.
Dünyanın yeni ekonomik ve politik, yeni bloklaşmalarına da müdahil olmalıydık. Yıllardır adeta dirsek teması devam ettirilen Avrupa Birliği (AB)’ye etkileyici tesirimizin olduğu söylenemez. Avrupa Ortak Pazarı (AOP)’nin bir AB olacağı ve sınırlarının Atlantik’ten Urallar’a kadar uzayacağı, parası- bayrağı- sınırı ve ordusu bulunan bu teşkilatın Avrupa İmparatorluğu’ndan başka bir şey olmayacağı bilinmeliydi. Hele hele bu imparatorluğa karşı ABD ve Japonya ekonomik güçlerinin kayıtsız kalmayacakları ve yeni oluşumlara sebep olacakları da gayet açıktı. Nitekim 90 milyon nüfusu ve dünyanın en ucuz iş gününe sahip Meksika, nüfus kültür seviyesi yüksek ve tabii kaynaklar bakımından fevkalade zengin Kanada ve dünyanın en son teknolojileri ve üretimine sahip ABD. Bunlar bir araya gelerek Kuzey Amerika İmparatorluğunun temelini atmışlardır bile.
Uzakdoğu’da ise Japonya üstün teknolojisi, Çin ucuz iş gücü ve zengin tabii kaynakları, Malezya, Endonezya, Avusturalya zengin tabii kaynaklar yüklü ülkelerin meydana getirdiği bir başka imparatorluğun kuruluş hazırlıklarını tamamlamak üzereler.
Dikkat edilir ise dünyada yine 30- 35 yıl öncesi gibi üçlü (Doğu-Batı Bağımsızlar) bloklaşma olacaktır. Ancak bu defa Türk Alemi (Balkanlar’dan Çin sınırına kadar olan alan), Hindistan Yarım Adası, Fars, Arap, Afrika ve Güney Amerika sömürü alanları olarak tefrik edilmiştir. Rekabet bu mahal ekonomileri üzerinde geçecektir.
Daha ilerleyen zaman içerisinde ABD ve AB Rusya ve Çin gibi güce karşı birleşecektir. Bunun yanında Çin ve Rusya’da içinde bulundukları ittifakları güçlendirerek Bloklarını birleştirecek ve sömürü alanlarına yakın topraklar oldukları dolayısıyla daha da etkin olacaklardır.
Türk Aleminin şimdiden dördüncü güç yada ileride birleşilecek olması durumunda üçüncü güç olarak teşkilatlanası elzemdir. Bu husus, müstakil- muhtar kişilik sahibi olmak, mamur ülke, müreffeh millet, güçlü devlet için temel politikalardan biridir.
Bloklarda aramızdaki ekonomik ve teknik farkın en kısa zamanda kapanması ve dünya olaylarını yönlendirmek veya sebep olmak gibi bir duruma gelebilmek için 20-30 yıl sonrasını düşünce ve iş olarak bugünden yaşamaya başlamamız şarttır. Bu hususun da en kolayı planlı düşünmek, projelendirmek ve projeyi uygulamaktır. Öylesine bir plan ki, blokların 20-30 yıl sonra yaşayacakları tespit edilerek yapılmalıdır.
Eğer her ne sebepten bu birlik kurulamaz ise gelecekte evlatlarımız küresel yönetimin başaktörü değil, sömürü ülkesinin kölesi olacaklar.
Geleceğimizin planlanmasında bendenizin vizyonu (Geleceğe dair bakış) bu yöndedir.

Hiç yorum yok: