25 Eylül 2009 Cuma

Boraltan Köprüsü Katliamı


Yer; Türk – Rus sınırında ki Boraltan Köprüsü sınır karakolu; Ülkede Milli Şef devri bütün acımasızlığı, bütün şiddetiyle yaşanmaktadır. Rus esaretine dayanamayan bir grup Türk, anavatanlarına kavuşmak, esaretten kurtulup, hürriyetle kucaklaşmak için, Rusya’dan kaçıp, Türk sınır karakoluna sığınıyorlar.
Türk sınır karakolunda müthiş bir panik; Ankara ile durmadan görüşmeler yapılıyor, karşılıklı kriptolar çekiliyor.
Devir Milli şef devri dedik ya; her şey iki dudak arasında. Sığınanlar ya öz yurtlarına kabul edilecekler, ya da Boraltan Köprüsü’nün öbür ucundaki karakolları önünde tanklarıyla bekleyen Rus müfrezesine teslim edileceklerdir.
Türk toprağını öpmeyip adeta yalayan, Türk bayrağını gözyaşları ile sulayan, çocuklu – çocuklu, kadınlı ihtiyarlı grup, öz vatanlarının kendilerine sahip çıkacaklarından emin, bekliyorlar.
Ankara’dan gelen emir korkunç;
“Ülkelerine iade edin!.”
Sınır karakolumuzda şaşkınlık ve inanılmazlık had safhada. Teyit üstüne teyit isteniyor. Emir aynı;
“Ülkelerine iade edin!.”
Sınır karakol komutanı genç subay, çaresizlik içerisinde kendilerine sığınan bir avuç öz kardeşini Rus’lara teslim ettikten sonra olacakları aşağı, yukarı tahmin ediyor fakat yapacak bir şey yoktur. Ankara’dan gelen acı haberi karakollarına sığınan esir Türk evlatlarına çok zor cümlelerle anlatıyor. Vatanım, Bayrağım diyerek ülke sınır karakoluna sığınan bir avuç Türk, artık Ruslara iade edilecektir.
Boraltan Köprüsü’nün öbür başında kanlı dişlerini sırıtıp göstererek bekleyen Rusların ne yapacaklarını iyi bilen sığınmacı bir avuç vatan evladı, Türk karakol yetkililerine yalvarıyorlar.
“Ne olur bizleri siz öldürün onlara teslim etmeyiniz. Hiç değilse kendi toprağımızda, kendi Bayrağımızın altında ölelim.”
Bir avuç Türk, Ankara’nın, Türkiye’nin ve sınır karakolu personelinin gözleri önünde Rus’lara zorlukla iade ediliyorlar.
Karşı tarafta bekleyen Rus müfrezesi tarafından elleri ayakları bağlanan soydaşlarımız, hemen orada, Boraltan Sınır Karakolu personelimizin gözleri önünde kuruşuna diziliyorlar.
Karakol komutanı genç subayın gördüklerine dayanamayıp evine izine geldiğinde intihar ettiği de hala anlatılmaktadır.
Olayın vahametini bir şiirinde anlatan Azerbaycanlı şair Elmas Yıldırım’ın şiiri o günlerde meşru olmayan yollardan elimize ulaştırılmıştır. Elmas Yıldırımın şiiri çok uzun. Fakat ana tema aşağıdaki dörtlükte verilmiştir.
“Bir bayrakta uldızımız ayımız.
Nerden doğru bu imansız gayrılık.
Ben ne diyen bu vefasız dağlara,
Öz gardaşı dönek olan ağlara...
* * *
Boraltan bir köprü, aşar geçer arası
Yunsalar da suyuyla, çıkmaz yüzün karası
Düşman bekler karşıda, önüne kattı beni
Can alınan çarşıda, kardeşim sattı beni
Döndüm geri de sordum, paşasına erine
Beni siz vursaydınız şu Moskof'un yerine"

SENİ AFFETMEYECEĞİZ...

Hiç yorum yok: