Vatan Nedir?
Vatan bir milletin tarihi ile hatıraları ile gelenekleri ile sınırları ve mezarları ile bağlanıp sevdiği, uğrunda severek ölmeye razı olduğu toprak parçasına verilen isimdir.
Vatan ve vatan sevgisinin kutsallığı Müslüman Türk Milletince en mübarek seviyeye yükseltildiği tarihte tasdik edilmiş bir gerçektir. Öylesine ispat edilmiştir ki; her karış toprağı kanla yoğrulmuş ilahi Kelimetullah’ın yücelmesi Harem-i İsmete namahrem elinin değmemesi için milyonlarca can feda edilmiş, ırmaklar gibi kan akıtılmıştır.
Merhum Akif ne güzel dile getiriyor;
Hiç bunca şehidin yatarak gövdesi yerde,
Derya gibi kan sine-i hilkatte tüter de
Yakmaz mı bu tufan bu duman gitgide arşı
Hissiz mi kalır lücce-i rahmet buna karşı…
Elbette ki lücce-i rahmet buna karşı hissiz kalmayacaktır. Uğrunda kan akıtılıp can verilmeyen toprak parçasının adı zaten vatan değildir. Başka bir şairimizin şu güzel mısraları gerçeğin ta kendisidir;
“Bayrakları bayrak yapan, üstündeki kandır,
Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.”
Bu ve bunun gibi hayatiyetlerinde bugün devam ettiği de söylenemez.
1’inci Dünya Savaşına gelen tarihe kadar savaşları incelediğimizde dikkatleri çeken en önemli özellik cephe savaşlarıdır. Bu tüm dünyayı kasıp kavuran savaş öncesi savaşlar cephelerde sivil halka zarar vermeden gerçekleşirken 1’inci Dünya Savaşında ve sonrasında gerçekleşen her savaş masum halkın yaşadığı şehirlerde ve kitle imha silahlarıyla gerçekleşmiştir. Artık savaşlar bilek gücüyle, kanla, kazanılmamaktadır. Savaşlar; fikirle, yüksek zekayla ve gerçek din esaslarına inanmakla kazanılmaktadır.
O tarihlerde ve günümüzde kan petrol için akıtılmaktadır. Ve “Bir damla kan bir damla petrol kadar değerlidir”
Bir ekonomi uzmanı Fransa vatandaşı ama Fransız asıllı olmayan Antoine Zischka, emperyalist devletlerin dünyayı “Petrol” yüzünden yeni bir savaşa doğru sürüklediğini gördü ve “3. Dünya Savaşına Doğru” Gizli Petrol Savaşları başlıklı kitabı yazdı. Dünya da ne kadar derece etkili oldu bilinmez, ancak Türkiye’de etkili olduğu kesin. Çünkü kitap hemen Türkçeye çevrildi hem de önce büyük bir stratejist ve öngörü sahibi olan Atatürk’ün “Dünya savaşının yaklaşmakta olduğu” görüşlerinin oluşmasına katkı sağladı.
Birinci Dünya Savaşını yorumlayan tarihçiler ve uluslar arası ilişkiler uzmanları savaşın gerçek sebebinin “Petrol” olduğu konusunda hemen hemen müttefiktirler. Savaşın sonuçlarına baktığımızda galip devletlerin Ortadoğu’da bir petrol paylaşımı içinde olduğunu da görmekteyiz. Yani ilk dünya savaşı petrol paylaşımı için başladı ve petrole dayalı yollardan el konularak bitti.
Kimdi bu petrol savaşlarının tarafları? Bir yanda ve en başta İngiltere, ABD, Fransa; diğer yanda bu mücadelenin içinde olan Sovyet Rusya, Almanya, Japonya, Çin, İtalya gibi devletlerdi. Fakat savaş alanı bu devletler değildi. İşte bu oyun yıllarca sürmüş, zaman, aktörler, şartlar değişmiş ancak, sebep ve coğrafya değişmemişti.
İkinci savaş yaklaşırken de yine stratejistler, araştırmacılar ülkelerin petrolle ilişkilerine bakarak yeni bir dünya savaşının yaklaşmakta olduğu öngörüsünde bulundular. Tabii ki bu bir kehanet değildi. Çünkü gelişmiş ülkeler gelişmişliklerini devam ettirmek, sürekli kılmak istiyorlardı. Bunun için hiçbir uluslar arası kuralın veya ahlaki değerlerin, hiçbir insani düşüncenin önemi yoktu. Yeter ki; ‘Petrolüm olsun’ veya ‘Petrole hakim olayım’. İşte bu mücadele yeni bir dünya savaşına yine, yeni mazeretler bulmakta gecikmedi. Gerekçe bulmak kolay, yeter ki güçlü ol ve o konuda kararını ver. Öyle de oldu.
Bir ülkeye demokrasi götürürken bir diğerine medeniyet götürmektedir. Bunun yanında yeni bir ırk meydana getirmek üzereler! ‘Arabi-Amerikan’ ırkı!..
Bizler bu savaşları kutsal sayarken karşımızdaki düşman bunu petrole ulaşmak için yapıyordu. Kimdi bu savaşın gerçek tarafları; dünya gücü ülkelerin arkasında duran dev şirketler (Tröst). Bu şirketler petrole ulaşarak para kazanmak için kendi milletlerinden olan insanların ölmesine bile göz yumabiliyorlardı.
Türklerde ise savaş ırzı ve vatanı korumak demekti. Tuttukları hattı geçecek düşman sadece bir toprak parçasına girmiş olmayacak, o toprağın maddi kaynağına girmiş ulaşmış olmayacak. Çoluk, çocuk, kadın demeden namuslarına, ırzlarına saldıracaktı. Nitekim öyle oldu. Yunan Palikaryalarının İzmir’de yaptıkları; vahşet, katliam ve tecavüz olaylarına Ermeni, Fransız ve İngilizlerin yaptıkları da eklendi.
İşte bu endişe yüzünden Çanakkale geçilmez, geçilemezdi…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder