12 Ekim 2014 Pazar

Türk Görünümlü YAHUDİLER

Allah'ın varlığını yok sayan ve Türklüğü inançtan daha üstün görenler...!

Evet dünya da sapıtmış zihniyetler toplumları var eden değerleri kendilerince bir takım yerlere çekiştirip şekil vermeleri ve kendilerine göre uydurdukları yapıyı diğerlerine dayattıklarını görmekteyiz. Bu gerek din gerekse siyasi anlamda olsun her alanda mevcuttur.

Türkçülük alanında da bu fazlasıyla mevcuttur. Özellikle Nihal Atsız gibi bir Türk büyüğünü kendi kirli fikirlerine alet edenlerin bir an evvel bu acziyetten kurtulmaları gerekmekte.

Nihal Atsız'ın sözlerinden bir tanesinde; "Milleti yapan unsurlardan biri de din olduğuna göre, Türklerin dini üzerinde de durmaya mecburuz. Hiç şüphe yok ki, Türklerin dini Müslümanlıktır. Eski dinimiz olan Şamanlık’dan da bazı unsurlar alarak bir Türk Müslümanlığı haline gelen bu din, on yüzyıldan beri bizim milli dinimiz olmuştur" demektedir.

Aynı zamanda Atatürk'ü de bu kirli oyunlarına alet eden solcular, din tüccarları gibi onlar da iftira ve hakaret etmektedir. Atatürk'ün sözlerinden sadece bir tanesinde; "Ey millet, Allah birdir, şanı büyüktür. Allah'ın selameti, sevgisi üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri Allah tarafından insanlara dini gerçekleri duyurmaya memur ve elçi seçilmiştir. Bunun temel esası, hepimizce bilinmektedir ki, Yüce Kuran'daki anlamı açık olan ayetlerdir. İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz son dindir. En mükemmel dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa, gerçeğe tamamen uyuyor ve uygun düşüyor." (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, cilt 2, S.93)

Atatürk'ü ve Nihal Atsız'ı önder olarak gösterip fikir kaosu yapan bu fikirsizlerin arasında genelde Yahudi olduğu yazılarından apaçık anlaşılan siyonist kafirlerin de olduğu ortadadır.

Bir sosyal medya da;
"Arapların pis dilini kullanmayacağım"
"Pis Arapın pis dinini istemiyorum"
"Allah diyeceğime Yahuda derim daha iyi" burada yazamayacağım daha da küfür ve hakaretler.

Öncelikle şunu belirlemek gerekmektedir. Her insan Müslüman olarak doğar. Bunu Hristiyan din adamları da çok iyi bildiklerinden doğan çocuğun bizde melek kadar günahsız olmasına rağmen onlarda günahkar olduğu için hemen vaftiz edilmektedir.

Daha açık yazmak gerekirse; ilk başa, başlangıca gitmek gerekmektedir.
Hz. Allah (CC) Hz. Adem'i yarattı. Ona vahiy etti ve ilk peygamberlik görevini tebliğ etti. Hz. Adem diğer tüm peygamberler gibi Allah katındaki tek din olan İslam peygamberiydi ve Müslümandı. Yani henüz ırklar, kavimler ortada yokken İslam dini vardı.

Sonra Adem'in çocukları oldu, onların da çocukları derken kavimler şekillendi.

Ancak hala "Irk" ayrımı oluşmamıştı. Nuh Tufanı olarak bilinen ve tüm dünyayı etkileyen olay gerçekleşti. Hz. Nuh'da Hz. Adem ve diğer tüm peygamberler gibi İslam peygamberiydi.

Hz. Nuh'un çocukları oldu, onların da çocukları. Bundan çok çok daha sonraları kavimler oluştu. Allah her kavime farklı dil öğretti. Kendilerine coğrafya ve yaşam biçimlerine göre kültürler, gelenek ve görenekler oluşturdular. Kendi dil ve kültürleri ile farklı coğrafyalarda yaşamaya başladılar.

Sonraları kendi aralarında savaşmaya başladılar ve bunu bazen din adı altında yapsalar da gerçekte iktidar sahiplerinin daha fazla alana sahip olma hırsından kaynaklanmasıydı. Siyaseti geliştirmiş olan insanoğlu artık toplum yaşamını buna göre şekillendiriyor buna göre yaşıyordu.

Türk kavmi de buna benzer bir yaşam sürse de genel itibariyle farklı davranışlar sergilemektedir. Türk halkı savaşçı bir millet olarak bilinmesinin yanında savaşın kati kuralları vardır. Keyfi ya da bir hırs ile savaş yapılmamakta bunun yanında zayıf olan düşmana karşı acıma duygusu ile yaklaşılmaktaydı.

Hz. Allah her kavime bir peygamber gönderdiğinden bahsetmektedir. Türk kavmine kayıtlı ya da rivayetlerle bilinen bir peygamber ya da Allah'ın elçisi tespit edilmemiştir. Kimi tarihçiler Zülkarneyn'in Türk olduğu ve hatta Zülkarneyn'in Oğuz Kağan olduğunu iddia etseler de bunun gerçekliği tam olarak tespit edilememiştir.

Şimdi Ayetlerin ışığında bu konuyu aydınlatmaya çalışalım: Cenab-ı Allah, Kur'an-ı Kerim'inde; "Andolsun ki biz, Allah'a kulluk edin diye her Ümmet'e bir Peygamber gönderdik..."(Nahl s.36) buyurmaktadır.

Bir başka Ayetinde; "Rabbin, kendilerine ayetlerimizi okuyan bir Peygamberi memleketlerinin ana merkezine göndermedikçe, o memleketi helak edici değildir." (Nahl s.59) buyurmaktadır. Her kavme mutlaka bir Peygamber gönderildiğini bu iki Ayet-i Kerim'den anlamaktayız.

Diğer peygamberler "Kavim Peygamberidirler" buna hiç birimizin itirazı yok.

Bu üstünde durulması gereken önemli bir konudur. Türkler İslam inancı öncesinde İslam'a benzer bir yaşam biçimi sürdüklerine göre bu bize bir peygamberin geldiğini göstermektedir. Hz. Muhammed, son peygamberdir ve bütün alemlere rahmet olarak gönderildiğine iman ettik. Kainat onun hürmetine yaratıldı. Bütün insanlar, cinler ve peygamberler ondan şefaat dileyecekler. O bütün kainatın peygamberidir.

Bu İman ve İnanç çerçevesi içerisinde kalarak, bu güne kadar diğer kavimlerin peygamberlerinin bilindiğini, ancak Türk kavmine gönderilen peygamberin kasıtlı olarak gizlendiği düşünmekteyim.

Yaptığım araştırmalar sonucu Bilge Kağan ve Kuran'ı Kerim'in içindeki sureler arasında bir benzerlik olduğunun farkına vardım. Bilge Kaan Orhun Kitabelerinde; “Ben Türk Bilge Kağan, doğuda gün doğusuna, güneyde gün ortasına kadar, batıda gün batısına, kuzeyde gece ortasına, kadar hep milletler bana bağlı, bunca milleti hep düzene soktum, ilerlettim, doğruya soktum ordu sevk ettim. Tanrı yardım ettiği için milletime gözle görülmeyen kulakla işitilmeyen yerler kazandım. Tanrı buyruğu olduğu için devletli olduğum için, size Kağan oldum. Tanrı yardım ettiği için dört yöndeki milleti derleyip toparladım. Ey Türk Milleti; Üstte Gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe, ilini töreni kim bozabilir. Ey Türk Milleti; Titre ve kendine dön.

Günümüz anlamı; Gittiğim yerlerde güneşin kavurduğu, güneşin battığı, son millete gittim, sonra dünyanın öbür ucuna güneşin doğduğu yere vardım. Oradaki milleti egemenliğim altına aldım. Birbirleriyle çekişmelerine son verdim. Ordumla Tanrı buyruğu olarak adalet getirdim. Tanrı buyruğu olarak bunları yaptım.

Kur’an-ı Kerim; Kehf 85 - 90 Ayet; “O da bir yol tutup gitti, balçıkta batar buldu, onun yanında (orada) bir kavme rastladı. Bunun üzerine biz Ey Zülkarneyn! Onlara ya azap edecek veya haklarında iyilik etme yolunu seçeceksin dedik. Sonra yine bir yol tuttu, Nihayet Güneşin doğduğu yere ulaşınca onu öyle bir kavim üzerine doğar bulduk ki onlar için Güneşe karşı bir örtü yapmamıştık." Sizin de okuduğunuz gibi Kehf süresi ile Bilge Kağan’ın anlattıkları birebir aynısı ve örtüşüyor.

Orhun Kitabelerinde Bilge Kağan, Kur’an-ı Kerim'de Zülkarneyn (A.S) örtüşmesi ile Bilge Kağan’a Bilge denmesi, bilgili, alim, erdemli bir insan olmasıdır. Bilge Kağan tıpkı Zülkarneyn (A.S) gibi bir komutan olup, büyük bir orduya sahiptir. Ordusunun tıpkı Kehf süresindeki gibi (O da bir yol tutup gitti ordusuyla) ayeti gibi güneşin en doğduğu ve en battığı yere kavimlerin üzerine gittiği (Bu bir Tanrı buyruğudur) demesi, adaletli hükmetmesi, gittiği yerleri milletleri kazandırması. “Ey Türk Milleti, Üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe (Kıyamet’e atıf yapılmaktadır). İlin Tören bozulmayacaktır” diyerek Türklerin Allah buyruğu ile hareket ettiklerini anlatmaktadır. Türkler Hz.li gibi hiç puta tapmamış sırrında bir kavimdir.

Büyük Atilla yazıtlarında Romalıları tarif ederken, “Puta tapan kavimdir” der ve şöyle devam eder, “Irkımdan olan puta tapmaz” demiştir. Avrupalılar ise Atilla’yı “Tanrı’nın Kırbacı” benzetmesi ile anlatmazlar mı? (O dönem Tanrı, günümüzde Allah. Lakabı Allah ile anılan kişiler, onun yolunda olan kişilerdir. Firavun’a aynı lakap ilave edemezsin, edilirse; “Tanrı’nın Firavun’u” olur ve bu hal bütün semavi kitaplara aykırı olmaz mı? Zalimliği ile tarihe geçen Firavun, Tanrı’nın Kırbacı Atilla’da; Adaletli ve Allah yolunda Hükümdar, İlahi yoldan çıkmamak manasına işaret eder.

Bu yakıştırma benim aklıma Hz. Ömer ve Hz. Ali’yi getirmektedir. Ayrıca yukarıda da görüldüğü gibi Göktürklere ait olan 1500 yıllık sikkelerin üzerinde Ay yıldız bulunmaktadır. Ay Yıldız daha sonraki yıllarda İslamiyetin sembolüdür. Eğer Türkler söylendiği gibi çok tanrılı dinlere mensup olsa idi, Ay Yıldız’ın o dönemde paralarında ne işi olabilirdi? Türkler Orta Asya’da da Hz.İbrahim’e ait olan bu dönemde Hanif dinine mensup olup onun yayılmasını gerçekleştiren devlet olduğu Göktürklerin Sikke’si ispatlamaktadır. İşte bu sebepten dolayı da M.S.630 yılında aynen Türkler gibi Hanif dinine inanarak ibadet eden Hz. Muhammed’e devletleri halinde katılmış ve Müslüman olmuşlardır.

Bazı araştırmacılar, Hz. İbrahim'in babasının takma adının (Hazar Bölgesinden geldiği için) Azer olduğu, asıl adının Tarekh (Taruh) olduğu ve Tarekh, Tarıkh, Türükh'den hareketle TÜRK olduğunu ve KANTURA adında Türk bir hanımla evlendiğini beyan etmektedirler. Hz. Muhammed'in; "Kantura Oğullarına ilişmeyiniz. Mürüvvet, nimet ve saltanat onların olacak" mealinde bir de Hadisi vardır.

İbrahim tezinden hareketle, Hz. İsmail'in soyundan gelen Hz. Muhammed'in de Türk olduğu ileri sürülmektedir. Arap kaynaklarında Peygamber Efendimize ve Ailesine "Arab-ı Müstağribe" denilmektedir. Yani "Garip Arap, Yabancı Arap, sonradan Araplaşan" manalarına gelmektedir.

Yine Peyganber Efendimiz; "Ben Arabım, Arap benden değil" derken, bir bakıma "Arab-ı Müstağribe" olduğunu anlatmak istemiş olabilir mi?. Evs ve Hazreç kabilelerinden olan Hz. Muhammed'in KURT (Hazreç) kabilesinden olması bir tesadüf olabilir mi?

Mısır Kralı Mukavkis, Peygamber Efendimize dört Cariye gönderir. Bu dört kızın Türk Sahabi oldukları beyan edilmektedir.

Dedesi İbrahim'in geleneğine uyan Hz. Muhammed, Mariye İsimli Türk Kızı ile evlenir. Mariye'den oğlu İbrahim doğar.(Hz. Hüseyin de Türktür- Ayyıldız Yayınları)

Elbette Hz. Muhammed Efendimizin hangi kavimden olduğunun pek bir önemi yok. Onun kavminin ne olduğundan daha çok bütün aleme gelmiş peygamber olduğunu değiştirmez.

Dolayısı ile Müslümanlık her zaman milliyetten önce gelmektedir. İlk insan olan Adem'in ırksız, kavimsiz ancak Müslüman olması gibi...

Burada ifade etmek istediğim; Türklük ise işte size Türklük, din diyorsanız işte size din. Şayet başka mecralara kayma derdiniz varsa size ne keramet gösterilse fayda etmez.

İçlerindeki Yahudi aşkını ve edindikleri Siyonist görevi layıkıyla yürütenlere itibar etmeyin. Onların bu iğrenç ve ahlaksız oyununu yıkın. Neye ya da kime inanırsanız inanın sadece başkalarının elinde oyuncak olmayın...
Bakınız Adnan Oktar isminde biri yarı çıplak hanımları televizyon karşısına çıkartıp göbek attırıyor sonra da Türk İslam birliği kılıfı altında gençlerin yozlaşmasını sağlıyor. 2 dakika önce göbek atan yarı çıplak hanım 2 dk geçmeden Kur'an'dan ayetler okumaya başlıyor ve piru pak hoca kesiliyor... Ne kadar iğrendirici değil mi?
Bu siyonist akım her alanda kendisine yol çizmiştir ve ağına düşüreceği temiz beyinleri beklemektedir.
Siz bu şer odaklarının, şeytanın oyuncağı olmaktan koşarak uzaklaşın.

Bu mahluklar IŞİD'den daha tehlikeli beyin terörü yaratmaktadır.

14 Haziran 2013 Cuma

Çirkin Siyaset

Gezi olaylarında bir kez daha gördük çirkin siyaseti
Bu olaylarında bu ülkenin başbakanı çıkıp gençlere Çapulcu diyebildi.
Yine aynı başbakan camide içki içtiler ve daha neler yaptılar yalanını söyledi.
Ülkeyi yönetmediğini ve hala İstanbul belediye başkanlığı yaptığını gösterdi.
Devletin valisi bile yalan söyleyebildiğini gösterdi.
Kabataş’ta bir aktris kendisini sadece kapalı olduğu için dövüldüğü rolünü iyi oynadı.
Aslında muhalefetin olmadığını kardeş kardeş siyaset yaptıklarını öğrendik.
Dizilerde rüzgar estiren oyuncunun aslında ne kadar basit, aciz ve sıradan olduğunu gördük.
İnsanların sinirlenin ne kadar bozulduğunu ve birbirlerine çok kolay iftira atabildiğini, küfür edebildiğini, tehdit edebildiğini ve hatta darp edebildiğini öğrendik.
Başbakan Erdoğan’ın kardeşim dediği Beşar Esat’ın üzerini kolaylıkla çizebildiği gibi diğer kardeşleri Avrupa’nın da onun üzerini çizdiğini öğrendik.
Faiz lobisi dediği kesimin Başbakan’ın hükümetindeki maliye bakanlığına en çok verdi veren kesim olan bankalar olduğunu öğrendik. Bu lobilerin içinde yeşil sermaye yok nedense.
Amerika’daki büyük ağabeyi Gülen’in de Erdoğan’ın üzerini çizdiğini gülerek seyrettik.
Gezi Parkı’nda kendiliğinden toplanan 10 binlerce insanın GÜYA organize olduğunu anladık. Bunun yanında Melih Gökçek ve Ankara ilçe belediyeleri başbakanı karşılamak için 2 gün önceden anonslar yaptı, cep telefonlarına sms attı ve hatta belediye çalışanlarının gelmesini şart koştu. Buna rağmen 10 bin kişi toplayamadı. Nedendir acaba?
AKP’nin Ankara Sincan’da yapacağı miting aslında Gezi Parkı olaylarına değil Gülen topluluğunun Türkçe Olimpiyatları adı altında hükümete verdiği gözdağına karşılık verilen bir gözdağı olduğunu da anlamış bulunduk…

Ne çok şey ifade ediyor şu Gezi Parkı…

12 Haziran 2013 Çarşamba

Her şey Lobinin Suçu

AKP Genel Başkanı’nın sürekli dilinden düşürmediği şu lobi Gezi Parkı’nda ağaçları kesip yerine AVM yapacakken ve AKM’yi yıkmaya yeltenmişken başkaldıran Türk Gençleri…

One minute..

O ağaçları hangi lobi kesecekti… Faiz Lobisi mi?

AKP Genel Başkanı hiçbir şeyi kendi üstüne almıyor anlaşılan. Borsa allak bullak durumda kimin suçu?
Tabi ki ‘faiz lobisinin’

Dolar 1.89 TL oldu. Kimin suçu? ‘Faiz lobisinin’

Sen camide içki içildi dedin, cami müezzini yalanladı. Belki de müezzin yalan söyledi, sen doğru söyledin Camide İçki İçen Faiz Lobisiydi…

Sayın AKP Genel Başkanı bu direniş ve başkaldırı senin pervasız, duyarsız ve kabadayı tavrınadır. Diktatörlüğünedir.

Sadece sana ve partine mi? Hayır… Aynı zamanda muhalefetin muhalefet yapamamasınadır.

Halkın siyasi alanda sesinin ve temsilcisinin olmamasınadır. Solcular mecliste temsil edilmiyor. Ülkücüler mecliste temsil edilmiyor. Her ne yaparlarsa yapsınlar AKP’li abilerinin istedikleri yönde kararlar alınıyor. Birkaç göstermelik hareket çekiyorlar ama sonuç...

Sonuç ortada…

Bu ortada olan sonuç neticesinde bu gençlik parklara döküldü.

Sadece Gezi’de birkaç ağaç kesilmesi ile sınırlandırmaya çalışılan bu durumu idrak edemeyenler tarafından yönetilmek ne komik.

Özellikle Devlet Bahçeli bizim yazılarımızı okuyor olacak ki; önceleri direnişe giden Ülkücülere tepki gösterdi bir yazımızdan sonra da hafif hafif ama AKP’yi incitmeden Gezi olaylarını savunmaya çalıştı. İşte size bir komedi daha…


Atılan sloganlarda sadece Tayyip İstifa sözünü seçip almayın. O istifa sözlerinin altında Kılıçdaroğlu İstifa, Bahçeli İstifa sloganları da bulunmaktadır…

4 Haziran 2013 Salı

Yüzde 50’ye düşman olmak

Taksim olaylarının son iki gününde bölgede bulunduğum sırada farkına vardığım durumları size aktaracağım ancak daha önce halkın yüzde 50’sini evinde zor tuttuğunu söyleyen Başbakan’a sormak istiyorum.

Halkın yüzde 50’sini evinde tutmak zorunda olmanın sebebi nedir?

Neden bu yüzde 50’yi evinde zor tutuyorsun?

Dışarı çıktıklarına ne yapacaklar?

En önemlisi ise sen Türkiye Cumhuriyeti’nin tamamının başbakanı değil misin?

Herkese aynı yakınlıkta olman gerekmez mi?

Sen sadece sana oy verenlere mi hizmet ediyorsun?

Ve aslında bilinçaltında halkı ikiye böldüğü gerçeğini dışarı vurduğunun farkında mısın?

Evet, gerçek aslında bu Başbakan Erdoğan halkı ikiye böldüğünü itiraf etmiştir. Artık AKP’ye oy verenler ve vermeyenler diye ikiye ayrılmış bir toplum var. Erdoğan’ın istediğinden fazlası olmuştur. O sadece Türkler ile Kürtler arasında başlatılmış olan bölücülüğü sonuçlandırmak ve kürdistanı kurmanın yanında siyasi olarak da halkı bölmüştür. Yani şu günlerde Türkiye’de 3 grup vardır. Vatanseverler, Bölücü pkklılar ve AKPliler. Ben hep söylerim buralar önemli makamlar. “Halk seçmiş ise Eşeği ön iliklemeli” derdim ancak eşek eşekliğinin farkında değil ise çobana verilmeli. Ve bu eşeklerin çobanı halktır… Ve en önemlisi başbakanın yüzde 50’si içinde bulunmayan halk ise artık Erdoğan’ın kendilerine hizmet etmediğini öğrenince başbakan olmasından kaynaklanan saygıyı duymak zorunda olmadıklarını duyurmak isterim. Yani artık eşeğe saygı duymak zorunda değilsiniz.

Mısır’ın bir televizyonunda gerçekleri izlemenizi isterdim. Mısır’ın tahrir meydanında bulunan İnci Anıtı’nın yıkılışını anlattı, Lübnan’ın en ünlü meydanı Bingazi’de bulunan Ömer Muhtar adına dikilmiş Şehitler Anıtı’nı gösterdiler. Anıtın harabe olmasından sonra Erdoğan Amerika Memuru Davutoğlu’nu da alıp oraya gitmiş meydanda Cuma namazı kılmış ve bir de konuşma yapmıştı. Şimdi ise Taksim Cumhuriyet Anıtı…
Maksat AVM açmak mı? AVM açmak neden bu kadar önemli? Özellikle İstanbul’da o kadar fazla AVM varken ve neden özellikle burası?

Amaç AVM açmak veya birkaç ağacı kesmek değil Taksim’de bulunan Cumhuriyet Anıtı’nı yavaş yavaş ortadan kaldırmak. Çünkü anıtlar ve meydanlar halkı kontrol için çok önemli. Özellikle Taksim ve Cumhuriyet Anıtı. Hemen her sivil toplum kuruluşu bu anıtın çevresinde miting ve protesto yapmak ister. Cumhuriyet Anıtı’nın en büyük özelliği Osmanlı’dan sonra ve Osmanlı’nın işgalinden sonra Türk Milletinin Cumhuriyet ile hak ve özgürlüklerine kavuşmasının sembolü ve 7 düvele başkaldırının anıtıdır. Bu nedenle burayı yıkma teşebbüsünde bulunan herkes aynı tepkiye maruz kalacaktır.

Aslına bakarsanız yıllardır sorduğum sorunun cevabını almış bulunmaktayım. Üçlü koalisyon zamanını aklınıza getirin doların bir anda değer kazanması ile şimdilerde ne kadar gereksiz olduğu anlaşılan eylemler yapılmıştı ancak bu eylemlerin arkasında bulunanları da görmemizi sağladı. 2001 yılında Ahmet Çakmak isimli esnaf Ecevit’in oturduğu Başbakanlık binasının önünde beklemiş ve tam Ecevit geçerken yazarkasasını ona doğru atmıştı. (Başbakana yaklaşmak bu kadar kolay mı?)

Yine 2001 yılında Ankara Siteler’in 5 bin esnafı kepenk kapatmış ve yetmemiş Sıhhıye ve Kızılay’da bulunan mağaza ve dükkanların camlarını kırmış ve ATM’leri sökmüş bölgeyi yerle bir etmişlerdi. Sebep belli dolar fırladı gitti… Ancak arkasındaki gücün kim olduğu ortaya çıktı. Güya solcu olduğunu iddia eden ve hemen her kalıbın adamı olan Sinan Aygün’ün başının altından çıkan bu olayların sonucunda hükümet ağır darbe aldı. Ancak sorulması gereken soru şu; O zamanlarda benzin ve dolar ne kadardı? Şimdi ne kadar?

2001 yılında benzin fiyatı ortalama 1 TL

2013 Yılında benzin fiyatı (BUGÜN) 4.83 TL (4 katından daha fazla)

2001 yılının en yüksek fiyatı 1.68 TL

2013 yılının dolar fiyatı (BUGÜN) 1.87 TL (Güya kriz yok ama 20 kuruş daha fazla)

Şimdilerde Dut yemiş bülbüle dönen Sinan Aygün ve Ankara Siteler Esnafı’ndan tekrar aynı hareketi büyük bir tezahürat ile bekliyoruz.

Halkın haklı isyanına destek veriyorum ve hatta geç bile kalındığını düşünüyorum.

Taksim olaylarında her zamanki gibi biraz abartılmış. Polis yine amirinden emirler almış. Son yıllarda kendisini belli eden bu amirin bu son Taksim olayında Amirin kimliği iyice ortaya çıkmıştır. Amir Erdoğan polise verdiği emirleri EMİR KULLARI polisler harfiyen yerine getiriyor. Taksim’de bulunan ve halka düşmancasına saldıran polislerden birine sorma fırsatı buldum. “Yahu bir şey soracağım, halka düşman mısınız?” Genç polis “yok abi emir kuluyuz” demez mi? Bende “memnun oldum bende Allah’ın kuluyum” dedim. Sanırım bu söz ona her şeyi açıklamıştır.


Bir de Taksim olaylarına katılanların ellerinde spreyler ve sopalarla çevre esnafın dükkan ve mağazalarına zarar vermelerine de anlam veremediğimi de belirtmek isterim. Ankara dönüşünde sohbet ettiğimiz taksici ise “Ağabey sende mi katıldın gösterilere?” diye sordu. Benim cevabım belli; “Ben fikirlerimi herkesin arasında açıkça söylerim elimde sopa dolaşmama gerek yok…”

13 Mayıs 2013 Pazartesi

Milletvekilleri İstifa Etmelidir



Vatansever Milletvekilleri İstifa Etmelidir

Ülkenin durumunu görüyorsunuz. Savaş olmaması rağmen kurşunlar uçuşuyor, bombalar patlıyor. Kiminle savaştığımızı bilmeden hareket ediyoruz. Bu hükümettekilerin son oyunu ve son çırpınışlarıdır.

Bu gidişata dur diyecek tek bir yer var MECLİS.

Mecliste bulunan ve vatansever, milliyetçi, Allah’tan korkan her milletvekili istifa etmelidir. Bu gün itibariyle meclis sıralarında oturmaya devam eden milletvekilleri vatana ihanete katkı sağlamaktan başka bir şey yapmayacaklardır. Başta MHP’li milletvekilleri bir basın bildirisi açıklamalı ve istifa etmelidirler. CHP’de bulunan ve AKP’ye çanak tutmaktan bıkmış olan milletvekilleri ise yine bir araya gelip ya da ayrı ayrı basın açıklamaları ile istifalarını vermelidirler.

Bu istifalarla yeterli çoğunluğun sağlanması durumunda hükümet düşecek ve erken genel seçime gidilmesi şart olacaktır. Bunun yapılmaması durumunda hiçbirinizin vatan sevdası, milliyetçilik, Allah inancı, Müslümanlık gibi manevi değerlerden bahsetmeye hakkı yoktur.
Bu yapılması gereken ilk harekettir.

Seçimlerde bu haysiyet yoksunu cenaha HALK gerekli dersi verecektir. Özellikle içinde bulunduğumuz bu durumdan kurtulmanın tek çaresi ERKEN SEÇİMLE vatan hainlerini halka vermek olacaktır.

Vatan ve millet sevgisi olan tüm milletvekillerine duyurulur.

3 Nisan 2013 Çarşamba

Akıllı Türk Milletine

Tekrar tekrar söylesem de anlayan bir avuç Türk milletine sesleniyorum.
“Efendiler muhterem milletime tavsiye ederim ki sinesinde yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanlarında ve vicdanlarındaki asil cevheri tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin” Atatürk
Atatürk’ün bu sözünün kıymetini şimdi daha iyi idrak etmeliyiz. Bir ülkenin yönetimine o ülkeyi kuran, oluşturan milletten kişiler geçmedikçe o millet bağımsızlığını ve söz hakkını kaybeder. Çoğunlukken azınlık, haklıyken haksız hale gelir. Özellikle ülke yönetimi ve aydın kesiminde doğruları söyleyen ve bu doğruları uygulayan bir anlayış yok ise o millet haksızlığa uğramaya mahkumdur. Atalarına, dinine ve geçmişine hakaret edilmesine ses çıkarılmaz üstelik kendisi de bu yönde mırıldanmalara başlarsa vay o ülkenin haline.
İçinde bulunduğumuz durum tam anlamıyla budur. Atatürk’ün sözünde olduğu gibi ülke yöneticilerinin kanında ve vicdanındaki asil cevheri tahlil etmek zorundayız.
Bu ülke Türklerindir ve ülke yönetimini Türkler gerçekleştirmelidir. Şayet Türkler değil de başka millete mensup insanlar ülke yönetimine gelirse ülkenin düşeceği durum Türkiye’nin düştüğü durumdan farklı olmaz.
Hali hazırda ülke yönetiminde bulunan başbakan milliyetçiliği ayaklar altına aldığını söylemesi ve kendisinin Gürcü olduğunu söyleyip övünmesi karısının da Türk olmadığını vurgulaması bu yanlış gidişatın başlangıç günüydü. Evet, aslında tam anlamıyla Türk’e saldırı ve hakaretlerini o gün tam anlamıyla açığa vurmuştu ve o sözleri Türk düşmanı olduğunun ilk göstergesiydi.
Şimdi ise Türk milletinin başına kendisi gibi Türk olmayan, kendisi gibi bölücülük yapan, kendisi gibi yalan söyleyebilen, kendisi gibi kolaylıkla iftira atabilen, kendisi gibi Allah’ı çıkar ve amaçlarında kullanan bir takım insanları çıkarmış ‘Akil Adam’ diye yutturacak millete.
Akim adamların isimlerine bakıyorsunuz; aralarında Türk düşmanı Kürt milliyetçisi var, Ermeni var, Türk’e ve Atatürk’e hakaret edenler var, pkklı olduğunu açıkça itiraf edenler var. Şehitlere küfreden var.
Şimdi görünen manzara şu; Demek oluyor ki, başbakana yıllardır akıl verenler bunlarmış. E, başbakan bunlardan akıl alıyorsa ülkenin kötü yönetilmesi, yolsuzluk, hortumculuk ve ülkenin bölünme sürecine gitmesi başbakana göre çok normaldir. Çünkü listelenen isimlerin bir tanesi aklı başında, dürüst, vicdanlı, TÜRK değil…
Asıl Akil Adamlar Türk Milletinin içindedir.
Atatürk’ün sözünü bir kez daha hatırlayın…
“Efendiler muhterem milletime tavsiye ederim ki sinesinde yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanlarında ve vicdanlarındaki asil cevheri tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Bir de maddi çıkar için, para için ülkesine ihanet eden, bir lokma ekmek fazla yemek için vatanını satan, bir basamak yükseklik için milletini hançerleyenlere de sesleniyorum. 11 yıldır cukkanız doldu. Artık yediğiniz haram yeter. Birazda devletinize ve milletinize borcunuz olan dürüstlüğü gösterin. Ya sırtlan gibi yaşayacaksınız ya da aslanlar gibi…

3 Mart 2013 Pazar

Milletine Düşman Başbakan


Milletine düşman bir başbakan düşünün! Geçmiş değerleri yok sayan, millet ve milliyeti görmezden gelmekle beraber milliyetçiliği ayaklar altına aldığını söyleme cehaletini ve cesaretini gösteren bir adam düşünün.

O başbakan ki; “Türk bayrağı nasıl dalgalanıyorsa Hakkari'ye gittiklerinde de Türk bayrağının dalgalandığını” söyledi. Sanki kendi sayesinde olmuş gibi. Ancak bu adamın sayesinde olan bir şey var ki O Hakkari’de pkklıların bayrak dediği paçavrası da dalgalanıyor. Bunu bilmeyecek kadar da cahil ya da halkı cahil sanıyor.

Bu vatanda ameliyat yaptırmayız, kimseye operasyon yaptırmayız diye sözlerine ekleyen bu adam kimseye ameliyat yaptırmadığını neşterin kendi elinde olduğunu ve Türk Milletinin değerlerini kesip attığını vurguluyor.

“Dedikodulara, iftiralara kulak asmayın. İnşallah bu iş, niyet hayır olduğu için sonu da hayır olacak. Attığımız her adımda milletimizin değerlerine ters düşecek bir adıma fırsat vermeyiz. Hepsinin istişaresini yaparak, istismara fırsat vermeden bu adımı atıyoruz. Biz ana muhalefetin genel başkanının söylediği gibi, yavru muhalefetin söylediği gibi küfürlerle, iftiralarla meydanlarda dolaşmıyoruz. Biz hizmetlerle dolaşıyoruz” sözlerini kullanan başbakanın “Biz Milletimizin Değerlerine Ters Düşecek” diye hitap ettiği hangi millettir. Türk Milleti olmadığını aklı başında herkes görebilir. Başbakanın “Milletim” diye hitap ettiği Gayri Türk ve hatta Gayri Müslim kesimdir.

Millete düşman bir başbakana sahip olmak ancak değerlerinden, örf ve adetlerinden uzaklaşmış bir toplumun başına gelebilir. Batıl inançlarla ve sahte milliyetçilik sözleri ile ortalıkta dolaşan şaklabanların, büyük oy almış ancak lider yetiştirememiş siyasi partilerin, medyada bölücülük ve terörizm moda ve revaçta olan bir ülkenin bölünmesi ya da bölünme sürecinde halkın tepkisiz kalması olağan bir şeydir.

Düşünsenize başbakanın yaptıklarına siyasi parti liderlerinin hepsi sessiz kalmakta, medya ve magazin dünyası terörizm yandaşlığı yapmakta, terörist parti ve liderleri ortalıkta elini kolunu sallayıp dolaştığı gibi bir de tehditler savuruyor. halk neye inanacağını şaşırmış ve tepkisiz kalmış. Bu ülkenin bölünmesi o kadar kolay olacaktır ki bölünmesine bir avuçtan fazla insan ses çıkarmayacaktır.

Hadi hayırlısı bir çocuğunuz daha oldu “TÜRK DEĞİLİM FURYASI”

En önemlisi de son zamanlarda ben Türk değilim furyası dolaşmaktadır. Bu gaflet ve delalet içinde olan vatan hainlerinin amaç ve gayeleri tamamı ile Türk düşmanlığı olduğundan çok görmemek lazım.

Medyada hiç Türk yok mu?

Elbette medya içerisinde pek çok Türk var. Ancak tehditlerden korkuyorlar ya da beyinleri uyuşmuş dolaşıyorlar. Halk gibi. Halkı fişleyen hükümet kimin ne halt ettiğini çok iyi biliyor. Ve Halk Korkuyor.

Size bir şey hatırlatacağım bu hatırlatma sadece beyni olanlara İstiklal Marşı KORKMA diye başlar…

2 Ağustos 2012 Perşembe

Dünyanın Kör Gözü

Dünya üzerinde nerede yaşanılıyor ise orada dini gereksinim olmaktadır. İnsan yaradılış gereği bir yaratıcının var olduğunu bilir ve ona tapınmanın yollarını arar.

Bu arayış sonucunda kimi zaman Budizm gibi sapkınlıklara sebebiyet veren inanışlar da ortaya çıkmıştır. Dinler tarihini incelediğimizde birçok inanış biçimi, tanrılaştırılmış putlar, insanlar, hayvanlar, bitkiler ve gök cisimlerine rastlamaktayız. Türklerde Gök Tanrı, Mısır’da Firavun, Araplarda puta ve ateşe tapınma, Uzakdoğu da ise insana ve hayvana tapınmak gibi şekiller almıştır.

Yaratıcı olan Allah, kendisinden tamamen yüz çevirmiş, azmış, sapkınlığa yönelmiş kavimlere peygamberler gönderip onları doğru yola davet etmiştir. Bu peygamberlerin hemen hemen tamamı kendilerine Hak Din İslam'ı yayma görevinde başarısız olmuş olsa da belki de kendilerine Allah tarafından verilen görevi yerine getirmişlerdir. Nuh’un gemisiyle hayvan neslini kurtarması, İbrahim’in insan kurban etmenin önüne geçmesi, Musa’nın Mısır Firavunu’nun elinden İsrailoğullarını kurtarması gibi daha birçok hikâyeyi anlatabiliriz. Farklı zamanlarda farklı kavimlere gelmiş birçok peygamberin yanında aynı anda ve hatta aynı kavime gelmiş peygamberlerin olduğu da bir gerçektir. En fazla Arap ve İsrailoğulları’na gelen peygamberlerin çokluğu bize onların daha fazla yoldan çıkma, dinden dönme, sapkınlığa sapma gibi davranışlar gösterecek kavimler olduğunun kanıtı olabilir mi?

Tarih ve menkıbe kitaplarından okuduğumuz kadarıyla Hazreti Muhammet öncesinde gelen peygamberlere ithaf edilen bir din görülmemektedir. Musevilik, İbranilik, Hıristiyanlık gibi kavramlar olsa da tarihte bunların kendilerince bildirilmediğini onların ölümlerinden sonra başkaları tarafından şekillendirildiğini bilmekteyiz. Daha çok Musa’nın tanrısı, İsa’nın tanrısı, İbrahim’in tanrısı gibi tabirler karşımıza çıkmaktadır.

Ekseriyetle batı dini olarak bilinen Hristiyanlığın peygamberi olduğu söylenen İsa Peygamber’in de bir din getirmediği, onun müjdeci olduğu ancak her zamanki gibi batı tarafından çarpıtılarak bu müjdenin Hristiyanların cennete gireceği yalanı söylenmektedir. Halbuki Hz. İsa, Peygamber olarak Son peygamber Muhammet’in geleceğini müjdelemekle görevlidir. Üzerine anlatılan konuların ise tarihi gerçekler gün yüzüne çıktıkça, Pagan inanışı olan Yunan ve Roma’dan geldiğini ortaya konmaktadır. Dolayısı ile günümüzde ortaya çıkan kanıtlar Hristiyanlığın İsa’nın öğretilerinden çok faklı olarak değiştirildiğini gün yüzüne çıkarmaktadır.

İsrailoğulları ve Hristiyanların liderleri bu gerçeği gizlemek ve elde ettikleri gücün ellerinden kayıp gitmemesi için bir takım engellemeler yapmaktadır.

Bu engellemeler geçmişte kendi ellerini kana bulamakla gerçekleşmekteydi. İslamiyet batıya doğru uzanmaya, Osmanlı sayesinde Avrupa’da yaşanılmaya başlamıştı. Bunun önüne geçmek için tek seçenek Osmanlıyı yok etmek ve Müslümanları katletmekti. Öyle de yaptılar. Müslümanlara ve Türklere karşı katliamlar gerçekleştirmişlerdi. Haçlı Seferleri, Doğu Seferleri vs. gibi isimler altında bir araya gelerek Müslümanlara karşı savaş ve hatta katliama varan hareketlenmeler içindeydiler. Bunun yanında yollarına çıkan köylerde yaşayan Müslüman halkında canlarına ve namuslarına musallat oluyorlardı.

Şimdi ise bu katliamları kendi elleriyle değil maşa tuttukları topluluklar eliyle gerçekleştiriyorlar. İsrail, Rusya, Sırplar, Çinliler, Budistler, Araplar, Afrikalılar, Siyahiler, Ermeniler, Kürtler ve pkklılar eliyle Müslümanlara karşı katliamlar yapıyorlar.

Bunun yanında batıda sıfır terör sorunu yaşanırken binlerce kilometre öteye terörist faaliyetler için gelebiliyor. Özellikle Amerika toprakları üzerinde hiçbir sorun yaşamazken binlerce kilometre öteden Irak, Afganistan ve Suriye’de terörist var diye asker, sivil, siyasetçi demeden katledebiliyor. Elbette bunu din adına yapmıyor ama dini kullanarak yapılmasına da kimse ses çıkartmıyor/ çıkartamıyor.

Burada amaç Müslümanlığı ve Türkleri yok etme ülküsünün yanında istila edilen ülke topraklarındaki; altın, elmas, petrol, doğalgaz, bor, uranyum gibi değerli madenlerin yönetimini ele geçirmek.

Dünya haritasına bir bakalım Hristiyan milletlerin yaşadığı coğrafyada terör, katliam, soykırım var mı? YOK

Peki, terör, katliam ve soykırım hangi ülkelerde var? Müslüman ülkelerde…

Çin: Müslüman Uygur Türkleri,
Amerika: Müslüman Araplar,
Amerika: Müslüman Afgan Türkleri,
Rusya: Müslüman Çeçen Türkleri,
Myanmar:  Müslüman Arakanlılar

NEDEN?

Batı ve sözde insani vakıflar bu yapılan zulme ve insan soykırımına gözlerini kapamaktadır. Dünyanın kör gözü ile baktığı Türk ve Müslüman Alemi kendi gözleriyle bakmadıkça gerçekleri göremeyecektir…

Birileri de çıkıp bu eli kanlı katiller ve fesatlarla diyalog kurmaktan bahsediyor ya Allah’ın ve Müslümanların asıl düşman onlardır…

28 Temmuz 2012 Cumartesi

Bu Yazıyı Mutlaka Okuyun 'BASININ GÜCÜ'

Size Basın ve yayının ne kadar etkili olduğuna dair bir çalışmayı sunacağım. Kamuoyu üzerinde etkili olmak adına bir merkezden yapılan yayınların, ilk önce basın-yayın organlarını daha sonrada okuyucu ve izleyiciyi nasıl yanıtladığına örnek olması için yapılan bir açıklamadır.

Bu linke bir bakin, bugünkü Milliyet’ten, cüreti görün, bakalım daha ne kadar sessiz kalınacak..
http://www.milliyet.com.tr/2006/06/14/son/sonsiy01.asp

Fethullah'ın Efendisi ABD…
Ve CIAsal İslam(!)

Bilmeden bilmece çözülmüyor. Bilince bulmaca kolay çözülüyor. Bilmek ise sabır ve araştırma istiyor.
Türkiye'de AKP'nin nasıl iktidara geldiğini, Fethullah Gülen cemaatinin ABD'de nasıl kolayca örgütlendiğini, Türkiye'de büyük finansal güce nasıl ulaştığını ya da medyada profilinin birden bire devlet düşmanlığından halk "kahramanlığına" nasıl yükseldiğinin perde arkasını anlamak için de bilgi gerekiyor. Bilgiye ulaşıldığında da düğüm kolayca çözülüyor.
Birileri Fethullah Gülen'i, dinlerin buluştuğu kent İstanbul, ılımlı İslam, dinler arası diyalog söylemini kullanarak, bir yanına Fener Rum ve Ermeni Patriğini, diğer yanına da Hahambaşını alarak oturtacağı "dinler arası" halifelik makamına hazırlıyor.

CIA'nin İslamiyet Raporu da AKP ve Gülen'in kodlarını çözmeye yarayan bilgileri içeriyor. Fethullah Gülen ve ılımlı İslam söylemini "birilerinden" değil "kuklacıdan" dinleyin.

İşte "kuklacının" o raporu;

CIA'nin 88 sayfalık raporunun girişinde şu cümleler dikkat çekiyor: "İslam Dünyası kendi değerlerini ve doğasını tanımlamanın kavgasını yaşıyor. Peki, ABD'nin bu kavgadaki öncelikleri neler? Önce İslamiyet'ten kaynaklanan şiddetin önlenmesi, sonra ABD'nin İslamiyet'e karşı olduğu imajından kaçınılması ve daha sonra da İslam dünyasının demokratikleştirilmesine yönelik atılacak radikal adımların planlanması... İslam dünyası şu an gelişme yoksunluğu ve globalleşme ile uyumsuzluk sorunlarıyla boğuşuyor ve bugüne kadar İslam dünyasında çare için bulunan milliyetçilik, Pan-Arabizm, İslam devrimi vb. kavramların da bu çözümde yetersiz kaldıkları görülüyor." Bu tanımlamadan sonra raporda İslam dünyası 4 başlıkta şöyle kategorize ediliyor: "

1) Köktendinciler: Demokratik değerleri reddederler ve İslami değerlerle yönetilen otoriter bir devlet biçiminden yanadırlar.
2) Tutucular: tutucu bir toplum isterler ve modernleşme ve değişim konularına kuşkulu yaklaşırlar.
3) Ilımlılar: İslam dünyasının, globalleşmenin bir parçası olmasından yanadırlar ve İslamda reform ve modernleşme isterler.
4) Laikler: Din ve devlet işlerinin ayrılmasından yanadırlar. Batı türü demokrasiden yanadırlar ve dini kişi düzeyine indirgemeye çalışırlar."

Bu kategorilendermenin ardından ABD yönetiminin yapması gerekenler raporda şöyle sıralanıyor: "Önce "Ilımlı İslamcılar" desteklenecek: Çalışmaları ve görüşlerinin yayınlanması ve dağıtılmasına maddi katkı yapılacak, daha geniş kitlelere ve özellikle gençlere ulaşmaları teşvik edilecek, sivil toplum kuruluşları kurmalarına, eğitim için yer bulmalarına ve politik süreç içinde gelişmelerine destek olunacak, görüşlerini yaymak için web sitesi, okul, enstitüler kurmalarının önü açılacak ve Ilımlı İslam'ın kitlelerin alternatifi olması sağlanacak.

Köktendincilere karşı tutucular desteklenecek: Bu amaçla, her iki grubun ittifak kurmalarının önüne geçilecek, tutucularla Ilımlı İslamcıların ittifak kurmaları sağlanacak ve tutucu eğitim kurumlarında ılımlı İslamcıların görüşlerinin yayılmasına çalışılacak, tutucu İslamcılar arasında özellikle Sufizm'in taban bulması için uğraşılacak.

Laikler, duruma göre desteklenecek: Laiklerin köktendinci tehlike karşısında ABD ile aynı görüşte olmaları için uğraşılacak ve bu durum laiklerin milliyetçilik ve sol akımlara yanaşması önlenerek gerçekleştirilecek. Köktendincilerle etkili mücadele edilecek: bu konuda da köktendincilerin terör eylemleri sürekli gündemde tutulacak, gazetecilerin köktendinci akımlar içindeki yolsuzlukları, baskıları, moralsizliği sürekli gündemde tutmaları sağlanacak, aralarındaki bölünmeler hızlandırılacak." Raporun daha sonraki bölümlerinde kategoriler daha detaylı olarak anlatılıyor ve Türkiye'yi ilgilendiren bölümler başlıyor.

Örneğin Köktendinci gruplar arasında El Kaide ile birlikte Kaplancılar da sayılıyor. Laik kategoriye en iyi örnek olarak Türkiye'deki Kemalistler gösteriliyor ve aslında milliyetçilik vb akımlar nedeniyle aslında laiklerin ABD'ye çok yakın bakmadıkları da raporda yer alıyor. Peki, bu durumda en iyi ittifak olarak kim kalıyor? Rapora göre bu durumda en iyi ittifak Ilımlı İslamcılarla yapılabilir...

Ve sıkı durun raporun 38. sayfasında Ilımlı İslamcı olarak Türkiye'den Fethullah Gülen'in adı örnek olarak veriliyor. 39. sayfada da Ilımlı İslamcıların en büyük eksikliklerinden birinin "ekonomik güç" olduğu vurgulanıyor ve maddi açıdan desteklenmeleri isteniyor. Raporda Türkiye'nin Ilımlı İslam için iyi bir madel oluşturduğu tespitinde bulunularak, bu konuda Türkiye'deki iktidarın desteklenmesinin altı çiziliyor.

Raporun daha sonraki bölümlerinde kategorilendirilen İslami grupların, kadın, evlilik, cihad, demokrasi, eğitim vb. konulara nasıl baktıkları da ayrıntılarla inceleniyor.

Raporun son bölümünde "Derin Strateji" başlığı altında da, ilk başta verilen "Yapılacaklar" daha da detaylandırılıyor. Burada en ilgi çekici olanı da, "Ilımlı İslami bir lider oluşturulması" başlığı altında ortaya çıkıyor: "Ilımlı İslamcıların cesur sivil liderler olmasına çalışılmalı ve demokrasi, insan hakları, kadın hakları konusunda etkili politikalar geliştirmeleri sağlanmalı. İslam’ın bir üst kimlik olduğundan çok, insanlarının kimliklerinin bir parçası olduğu işlenmeli, sivil toplum örgütleri oluşturarak Ilımlı İslamcı liderlere yardım edilmesine çalışılmalı..." Tabii raporda Türkiye'yi, Irak'ı ve tüm İslam dünyasını ilgilendiren bölümler ve hepimize tanıdık gelecek "uygulama önerileri" bulunuyor... Biz burada sadece raporu kısaca özetledik... Bilmek sabır ve araştırma istiyor. Bilen, bulmacayı daha kolay çözüyor...

Kaynak: Rand.org "Civil Democratic Islam: Partners, Resources and Strategies"
_________________________________________________________________________________________________________________

Son zamanlarda, çetelerle ilgili düzmece belgeler, gazete-TV’lerde nasıl haber oluyor? Eğer bu sorunun yanıtı merak ediyorsanız, aşağıda tarih sıralamasına göre verilen haberleri dikkatlice okumanız yeterli olacaktır…

Sayın Okurlarımız Dikkatimizi toparlamak için, ilk önce ZAMAN Gazetesinde çıkan bir haber ile başlayalım... Haber Başlığı, Gülen’in Beraatına Öfkelenen Çete, Yargıyı Etkilemeye Çalışıyor. Haberin devamı, “Gülen hakkındaki beraat kararının bozulmasını sağlama amacı taşıyan bu tür yayınlar suç oluşturuyor. Başta Anayasa olmak üzere Türk Ceza Kanunu ve Basın Kanunu’nda, sürmekte olan davalara ilişkin olarak yargıyı etkileyecek nitelikte açıklama yapılmasını yasaklayan açık hükümler var. Anayasa’nın yargı bölümünün ilk maddesinde yargıyı etkileme yasağı vurgulanıyor. ‘Mahkemelerin bağımsızlığı’ başlığını taşıyan 138. maddesinde ‘Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz’, denilerek yargıyı etkileyecek nitelikteki açıklamalar Anayasa’yla yasaklanıyor. Ayrıca yeni TCK’nın ‘Adil yargılamayı teşebbüs’ başlıklı 288. maddesiyle yargıyı etkileyici açıklama yapanlara 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası öngörülüyor.” Ankara, Zaman 11 Mayıs 2006 (!)

- Emniyet’ten Gülen’e dönüş yolu raporu Hürriyet 6 Nisan 2006
- Fethullah Gülen Hocaefendi beraat etti Aksiyon Sayı: 596 - 08.05.2006
- Fethullah Gülen’e oybirliğiyle beraat dönüş yolunu açtı, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Harun Tokak, “Karar Hocaefendi Hazretleri’nin dönüşünü hızlandıracak” dedi. Hürriyet – USA 14 Mayıs 2006

Tarih : 15 Mayıs 2006
Konu : F. GÜLEN YARGITAY’da

F. GÜLEN YARGITAY’DA

Ankara’da kapatılan eski DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel döneminde açılan F. GÜLEN davasına ilişkin, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına başvuruda bulunan F. GÜLEN avukatlarının, mahkemenin verdiği berat kararına, yapılan itiraz ile Yargıtay yolu gözüktü!

F. GÜLEN davasında tanıklık yapan, Milli Güç Platformu yazarlarından Ergün POYRAZ’ın F. Gülen’in yargılandığı davada aynı zamanda müdahil olma talebi ret edilmesi üzerine, temyiz hakkı doğdu. Bu nedenle, F. GÜLEN davasında tek tanık kalan Ergün POYRAZ’da 10 Mayıs 2006 günü mahkemeye temyiz başvurusunda bulundu… Bundan sonraki hukuki sürece ilişkin Ergün POYRAZ, “ temyiz isteği en kötü ihtimalle ret edilecek olursa, bizde bu sefer, reddin reddi için tekrar  itirazda bulunacağız ve dosya Yargıtay’a gidecek…” dedi.

Anlaşılacağı üzere, F. GÜLEN davasının seyrini, bundan sonra Yargıtay belirleyecektir!...
Aradan 25 gün geçti ve T.C. Devleti’nin bir kurum olan Anadolu Ajansı (Ankara) 09 Haziran 2006 tarihinde , “Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nin, Fethullah Gülen'in "laik devlet yapısını değiştirerek yerine dini kurallara dayalı bir devlet kurmak amacıyla yasadışı örgüt kurup, bu amaç doğrultusunda faaliyetlerde bulunduğu" gerekçesiyle yapılan yeniden yargılamada verdiği beraat kararının gerekçesini açıkladı. Gerekçeli kararda, Gülen ve ilişkilendirildiği kuruluşların anayasal düzeni değiştirme amacının sabit olmadığı, Gülen’in bu hususa yönelik açık bir beyan ve ikrarının bulunmadığı ve böyle bir amacının olduğu kanısının yorum ve çıkarsamalara dayandığı ifade edildi. Kararda, şöyle denildi: "Bu hususta delil bulunmamış, aksine devlet yanlısı tutumu nedeniyle dini motifli radikal terör örgütleri tarafından tehdit edilmiştir. Örgüt yapılanması için en az iki kişi olma koşulu aranırken, dosyada başka bir sanığın bulunmadığı, örgüt ve yapılanması ile ilgili olarak takipsizlik kararı verildiği, emniyet raporlarında da Fethullah Gülen ve ilişkilerinin 3713 sayılı yasa kapsamında değerlendirilmediği, bu haliyle 3713 sayılı Terörle Mücadele Yasasının 1. maddesinde tarif edilen suçun ve üzerine atılı suçun unsurlarının da oluşmadığı sonucuna varılmıştır." Gerekçeli kararda, Gülen hakkında, yasal mevzuat ile dosya kapsamı karşılaştırıldığında ve delillere göre hareket edildiğinde hukuki ve vicdani olarak beraat kararı vermek gerektiği belirtildi.

Anadolu Ajansı’nın yapmış olduğu bu haber üzerine, 11 haziran 2006, www.tr.fgulen.com  sitesinde yer alan bazı gazetelerin haber başlıkları… 

- Mahkeme Beraat Kararının Gerekçesini Açıkladı 09 Haziran 2006, 10:04
- Gülen, Radikal Terör Örgütlerince Tehdit Edildi 10 Haziran 2006, 03:35
- Mahkeme: Suç Unsurları Oluşmadı 10 Haziran 2006, 03:28
- Gülen 'in Tutumu Devlet Yanlısı 10 Haziran 2006, 01:58
- Fethullah Gülen Rejim Karşıtı Değil 10 Haziran 2006, 01:13
- Gülen Tehdit Etmiyor Tehdit Ediliyor 10 Haziran 2006, 01:10
- Gerekçeli Karar Açıklandı: Gülen 'in Anayasal Düzeni Değiştirme Amacı Yok 10 Haziran 2006, 00:05

 Anadolu Ajansından haber alan diğer basın-yayın kuruluşları;

-  Fethullah Gülen'in beraat kararının gerekçesi açıklandı - Zaman 09 Haziran 2006, 14:53:00
- Delil Bulunamamış - Show TV 09 Haziran 2006, 15:47:48
- Gülen’in beraat gerekçesi açıklandı - CNN TÜRK 9 Haziran, 2006, 16:05:00
- Gülen davasında gerekçeli karar açıklandı NTV 16:54 TSI 10 Haziran 2006
- Gülen, devlet yandaşıymış - Radikal 10 Haziran 2006
- Fethullah Gülen için ilginç karar - Milliyet 10 Haziran 2006
- Devlet Yanlısı - Vatan 10 Haziran 2006
- Mahkeme: Fethullah Gülen devlet yanlısı - Sabah 10 Haziran 2006
- Beraatin gerekçesi: Devlet Yanlısı Olmak – Hürriyet 10 Haziran 2006

Şuana kadar okuduğunuz haber başlıkları basın yayın organlarından, haberin içeriği ise Anadolu Ajansına aittir… Fakat aradan yalnızca 1 gün geçti ve Cumhuriyet Gazetesi’nin 11 Haziran 2006 günlü haberinde, “AJANSIN GÜLEN ACELECİLİĞİ, Henüz son şekli verilmeyen kararı, ‘gerekçeli karar açıklandı’ olarak duyurdu.” Cumhuriyet Gazetesi haberinde, “…Önceki gün devletin Anadolu Ajansı, ‘Fethullah Gülen hakkındaki berat kararının gerekçesi’ başlığıyla abonelerine gerekçeli kararın ‘açıklandığı’ haberini servis yaptı. Ancak mahkeme kaynakları, Gülen hakkındaki beraat kararının gerekçesinin henüz tamamlanmadığını bildirdiler. Kaynaklar, “uzun bir karar” olarak nitelendirdikleri gerekçeli kararın yalnızca taslağının oluşturulduğunu, üzerindeki değişiklik çalışmalarının sürdüğünü işaret ettiler. Mahkemeler gerekçeli karar yazımlarında öncelikle taslak karar oluşturuyorlar. Ardından karara kimi zaman bazı ekleme/çıkarma değerlendirmeleriyle son şeklini veriyorlar. Mahkeme kaynakları henüz son şeklini vermediklerini bildirmelerine karşın AA’nın taslağı abonelerine kesin kararmış gibi duyurması dikkat çekti…”

Diğer taraftan savcı, “Salim Demirci’nin itirazıyla F. GÜLEN’in berat kararı Yargıtay’a taşınacak. Yargıtay’ın vereceği karar kesin ve bağlayıcı nitelikte olacak.” Ankara – Cumhuriyet, 11 Haziran 2006

19 Haziran 2012 Salı

Bıçak Kimin Kemiğine Dayandı?

1988 yılında Turgut Özal ile başlayan "Bıçak Kemiğe Dayandı" sözünun daha sonraları gelen hemen her başbakan tarafından tekrar edildiğini biliyor muydunuz?

Turgut Özal'dan sonra sırasıyla Süleyman Demirel (1992), Tansu Çiller (1996), Mesut Yılmaz (1997), Bülent Ecevit (1999) ve en sonunda Recep tayyip Erdoğan (2011) 

Bazıları Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı'da yamış bu başbakanlar Bıçağın kemiğe dayanmasını neden beklediler?
Ve en önemli soru şu; Kemiğe dayanmış olan bıçağa çare buldular mı?

Gözlemlerimize göre Olağan Üstü Hal ilan eden ve kendi döneminde pkkya birçok darbe buran Tansu Çiller'i bu saydığımız isimlerden farklı görmekteyiz. 

"Bıçak kemiğe dayanmış"

Peki, o bıçak kimin kemiğine dayandı?

Son 3 günde acı haberi duyan ailelerin kemiğine mi?

Hemen her gün 1, 2 şehit haberi duyan milletimizin kemiğine mi?



11 Haziran 2012 Pazartesi

Morg Önünde Senin Öldürttüğün Şehitleri Beklemekteyiz


SAYIN Başbakan yine ne kadar art niyetli olduğunu sergiledi. Antalya’da konuşan Erdoğan sıcaktan bunalmış olacak ki; terörist ve bölücü parti bdp ve MHP’yi bir tutmakla da kalmadı MHP’yi bölücülük yapmak ve teröre ortak olmakla suçladı. Morg Önünde beklemek gibi çirkin bir tabiri kullanan nasıl fesat bir insandır varın siz hesap edin.
Sen yüzde sıfır terörden teslim aldığın ülkeyi yüzde 100 terör seviyesine çıkaracaksın. Sonra da diyeceksin ki “morgun önünde ne bekliyorsun.” Bu fesat zihniyete cevap şudur; “hey başbakan; senin öldürttüğün şehitlerin cenazelerini teslim almak için bekliyoruz.”
Erdoğan, biz morgun önünde senin Şehit ettirdiğin vatanın güzide, gencecik evlatlarını bekliyor, cenazesini omuzlarımıza alıp götürüyor toprağa veriyoruz. Sen protokolde 100 tane korumayla gezerken Şehit analarının çığlıklarını, babalarının gözyaşlarını biz siliyoruz. Senin çocukların haksız kazançla haram sermeye ile zevki sefa içinde yaşarken biz hem senin gibi hainlerle, hem senin uşaklığını yaptığın şeytani cemaatle hem de dağlarda şerefsiz ile savaşıyoruz. Dilimizde Kur-an Kalbimizde iman VARLIĞIM TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN diye şehit oluyoruz.
Bakın konuşmasının bir bölümünde ne diyor; “Biz de terör meselesinde hiçbir risk almadan idare-i maslahat yapabilirdik.” Elbette sen hiçbir risk almadın. Elbette senin, yandaşlarının, bakanlarının, milletvekillerini evlatları, yakınları hiçbir risk almadı. Doğuda, güneydoğu da dağlarda gezen Mehmetçik senin hiçbir risk almadığın için şehit oluyor.
Bir de “Toplumun her kesiminden destek aldık” diye ekliyor. Kömür, bozuk balık dağıtarak kandırdığın cahil halktan mı aldın desteği. Kimden ne zaman destek istedin de kim sana destek verdi. Sana destek verenleri bir sayalım;
-       Teröre bulaşmış Kürtler,
-       Gizli Yahudiler,
-       Kendisini gizlemeyi başarmış Ermeniler,
-       Arap dönmeleri,
-       Rumlar
-       Hristiyanlar
-       Kadın memesine değil ülkesini satmak anasını bile satacak kadar namussuz olanlar,
-       Kara para aklayıcıları,
-       Din istirmarcıları,
-       Cumhuriyet düşmanları,
-       Ve en önemlisi Türk düşmanları,
-       Son olarak da Cemil İpekçi
Son zamanlarda AKP, CHP ve bdp ile ortaklıklar kurarak, Türk ve Müslümanları kendi ülkelerinde zor duruma düşürmek gayreti içindedirler. Bu şeytani grup arkalarına cemaatleri de alıp güçlerine güç, servetlerine servet katmaktadır.
MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin de dediği gibi; “Biz geçmişte AKP’yle yıkım projesini konuşmadık, bugün de CHP’yle çöküş planını konuşmayacağız.”
CHP tabanı MHP’ye geliyor
CHP’nin liderliğine Kılıçdaroğlu’nun gelmesi ve yapılan genel kurulda tekrar seçilmesinden sonra CHP tabanının kazan kaldırdığını gözlemlemiştik. Bir kısım CHP’liler ise “CHP böyle giderse bdp den farkı kalmayacak” diyerek bir sonraki seçimlerde MHP’ye oy vereceklerini dile getiriyorlar.
Aslında olması gereken de bu. CHP artık misyonundan saptı, AKP’nin ve bdp nin içinde bulunduğu karanlığa doğru ilerlemekte.
MHP’nin tabanından yetişmiş, sadece Devlet Bahçeli’yi eleştirdikleri ya da sevmedikleri için MHP’ye tepki gösterip başka partilere oy veren ülkücüleri lideri kim olursa olsun MHP’ye davet etmek ve yeniden Türkün kendi öz topraklarında söz hakkı edinmesini sağlamak gerekli.
Seçim çalışmalarına başlayan ve çok az bir oya sahip olan siyasi partilerin de bir an evvel gözlerini açması ve bir parti çatısı altında toplanmaları gerekmektedir.
Bu seçimlerde artık bir varoluş gösterişi yapılacaktır. Müslüman ve Türk milletinin geleceğinin şekilleneceği bir seçim olan önümüzdeki dönemde kimlerin gerçekte Müslüman ve vatansever kimlerin ise gizli hain olduğu ortaya çıkacaktır.
Bilindiği üzere birçok parti vardır. Bunların en önde gelenleri aralarında gizli ittifak yapmaktadır. AKP, CHP, bdp, Has Parti, Saadet Partisi Demokrat Parti ve BBP gibi partilerin aynı tarafta olduğunu yani bölücü tarafta olduklarını açık şekilde izlemekteyiz. MHP tek başına diğerleri ile mücadele ederken geriye kalan partilerin şimdiden taraf belirlemesi ve taraflarında seçim için siyasi çalışmalara başlaması gerekmektedir.
Unutulmamalıdır ki; şimdi binde birkaç oy aldığınız partinizin koltuğunda oturmak ve bu koltuğu bırakmama hırsına kapılmanız demek gelecekte ilkelerinize bir çizgi daha çekmeniz demektir.
İhsan Serin / Araştırmacı Gazeteci

Morg Önünde Senin Öldürttüğün Şehitleri Beklemekteyiz | Ülkücü Tavır | Haber, Video, Kitap, Sağlık,Teknoloji

Morg Önünde Senin Öldürttüğün Şehitleri Beklemekteyiz | Ülkücü Tavır | Haber, Video, Kitap, Sağlık,Teknoloji

27 Mayıs 2012 Pazar

Gerçekten Sevildik mi?

  • Akordu bozuk hayatlarda yaşamaya devam etmek mi?
  • Yoksa hayatımıza yeni bir yön vermek mi? 
  • Ya da öfke tohumlarını daha da büyütmek mi? Unutmak mı? 
  • Ufak hataları hoş görmemek mi? 
  • Affetmek mi? Hangisi daha kolay? 
  • Bahaneler uydurmak mı? 
  • Nerede hata yaptım diye düşünmemek mi? Ya Hoşgörüye ne oldu? 
  • Geçen zamanda mı kayboldu? Yoksa biz mi unuttuk? 
  • Neler oldu da büyüdükçe, çocukluğumuzdan gelen o saf neşeyi kaybettik? 
  • Hayatın korkunç hızında nereye gidiyoruz diye kaç kişi soruyor kendine? 
  • Kaçımız bugünün güneşini hissediyor, tüm sıkıntıları o anda unutup, huzur buluyor? 
  • Fedakârlığa ne oldu? 
  • Kaçımız hatırlıyor fedakârlığın ne olduğunu? 
  • Yoksa o da mı bulunmaz mazimizle kayboldu oldu? 
  •  Kaçımız kendimize yalan söylemiyor? 
  • Kendini irdeleyebiliyor, dürüst olabiliyor, ne istediğini biliyor ve cesaretini toplayıp, hayallerinin peşinde gidebiliyor? 
  • Hangimiz gerçekten “biz” olduğumuz için sevildik? 
  • Kaçımız “doğru insanları” bulup, neden – sonuç ilişkilerine girmeden, kaygı denizinde boğulmadan değerini bildik? 
  • Ve Kaçımızın, "doğru insan” olmamıza rağmen, kıymeti bilindi? 
  • Peki, kaçımız ”kendi gerçek değerimizin” farkına vardık? 
  • Ve Kaçımız gerçek değerimizin farkına varıp da, içi kof ruhlara hayır diyebildik? 
  • Şu anda kaçımızın gerçekten dostu var? Söyleyin neler oluyor bize? 
  • Hep biz mi yanlışız, yoksa karşımızdakiler mi? 
  • Dürüst olmaya çalışan ve dürüstlükten korkmayan kaç kişi var aramızda? 
  • Dürüst olanlarda pes ediyor artık Farkında mısınız? 
  • Boşluk içindeki kalıplara sıkışmışız her birimiz. 
  • Nefes alamıyoruz, boğuluyoruz. Neden? 
  • Kaçımızın elinde ruhuyla konuştuğu aynası var? 
  • Ne kadar ruhumuza yabancılaştık? Farkında mısınız? 
  • Sadece bedenleri sever olduk. İçindeki ruhları yok saydık. 
  • Her şeyi bir anda yaşamayı ne kadar sever olduk… 
  • Beklemeyi unuttuk. Verilen sözleri tutmayı da. Söz verdikten sonra o sözü unutmak ne kadar moda oldu? Verilen sözleri unuttuk, yerine bencilliği koyduk. 
  • Güvenmeyi unuttuk. Yalanı çok sevdik? 
  • Bir yanımız riya, bir yanımız çıkar oldu. Peki, ”yalın sevgiye” ne oldu? 
  • Parayı hayatın en kıymetlisi olarak kabul ettik. Dostluğu unuttuk. Kırıldık. 
  • Kırıldıkça vicdanımızı kaybettik. Peki, hayatın asıl anlamına ne oldu şimdi? 
  • Kaçımız kendi yansımamızı dürüstçe ortaya koyduk ve bu benim dedik? 
  • Yapabilen kaçımız? Kaç kere kırıldı, incindi kim bilir? 
  • Farkında mısınız: “Biz yalansız, dolansız sevilmeyi ” unuttuk. 
  • Bunu bize karşı başarabilen insanlara inanmaz, güvenmez olduk. 
  • Onlara ” koca bir yalan” gibi bakar olduk. Çünkü biz ”yalın olarak sevmeyi, güvenmeyi” unuttuk. 
  • Peki, bu sonsuz ikilemde, sadece aklar ve karalar içinde, hangisi doğru? 
  • Kendimizi, olduğumuz gibi ortaya koyacak cesaret mi, yoksa maskeli baloda, bin bir maskeyle dans etmeye devam etmek mi? 
  • Eğer sevmediğin kişilerin yüzüne bakmak zorundaysan ve istesen de kaçamıyorsan; ‘Gülümseyerek ağlamayı öğreniyorsun demektir’. 
  • Ve geçmişteki kişilerin intikamını sizi gerçekten sevenden almayın. Bu onu gerçekten incitir. 
  • Unutmayın ki hayata iz bırakamazsınız hayat size iz bırakır. 
  • Hayatın alnınızda bıraktığı izleri paylaşacak kişileri elinizden kaçırmayın..

4 Ocak 2012 Çarşamba

Hoş Kalın

Etraf kalabalık ben yalnızım
Türk ne demek? Türklük ne demek?
Düşünüyorum.

Sevdiğimi itecek kadar mı sevdim?
Yoksa sözde miydi benim sevgim?
Sobanın başında üşüyorum.

Güneşin altındayım karanlıkta.
Kalbim seninle dolu.
Gözlerim varlığını aramakta.

İki kalp tuttum elinde.
Biri aslı diğeri benden öte.
Ağırdır tutamadım kaydı elimden.
Agır sözler düştü dilimden.

Ankara da ayaz yanıyorum.
Kalemimden hep kan damlardı.
Seni yazsam mı diyorum.
Düşündükçe, sarhoş oluyorum.

Üstündeki her adımda,
Bakar gözlerim aslına

Gönlümde 3 sevda var.
Gözleri renkli renkli,
Biri yeşil, biri mavi,
Biri ötelerin ötesi.
Biri asıl, biri vatan, biri benden ileri...

* * *

Tarih okuduğun gündür. Yazıldığı gün kadar okunduğu gün de değerlidir. Tekerrüre mahal vermeden ders almak tarihi öğrenmenin gereğidir. Ceddime bakarım da bazen ne etmişler diye; Gaflete düştüğü zaman bile tefekküre dalmış teşekkür etmişler halleri için Rablerine...
7 cihana nam salmışlar lafını etmeyecek, işin gamına geleceğim. Gamımız, gasavetimiz ne olursa olsun bu aciz kul Allah rızası için vatanı uğruna yoruldu... Aslının suretine düştü, kurban olduğu vatanına yüz döndü...
Yoldaşlar; artık vakit Sala vakti bu yolda bize. Aşıklar mahallesine düşerse yolunuz Vatan Caddesine uğramayı unutmayınız. Baş köşede ceddimle Hak kelamından sohbet ederken bulacaksınız beni... Bir selamı eksik etmeyiniz. Unutmayın bu sokaktan biri geçti. Kıymetini bilene ihsandı, bilmeyene herhangi biri...

Vatana daş oldum
Bilene kardaş.
Bu yolda yoldaş oldum,
Ülküme soydaş.

* * *

Atam Ramazan Serin bir yerde hata etmiş! Düşmana merhamet etmek bu devirde iyi değildir. Bir elimiz zayıfladıkça zayıfladı. Diğerinde zaten takat kalmamıştı.
İslam deyince, Türklük deyince en önde koştuk. Elimizde bir taş bile yoktu. Yalın ayak, baldırı çıplak.
Yan yana yoldaş bilip yürüdüğümüzün bir çoğu da sırtlan çıktı. Hırsız, uğursuz, alçak, tokatlı tokatçı.
Biz yine de yürüdük kalan üç beş kişi ile ülkümüze. Umut ettik katılırlar mı bize diye; nafile.
Yine üç kişiydik. Cebimizdeki paramızı da yitirmiştik.
Bilmez miydik sevdiğimize kırmızı bir gül alalım -fakirin ekmeği umuttur, cehalet işte-  belki bir buse kondurur yanağına.
Şunu iyi bilin ki ben sizin tanıdığınız en iyi Türküyü okur en iyi Türkü bilirim. Ben ihsanın ne olduğunu bilirim.
Anlayana ihsan anlamayana herhangi biridir...

22 Aralık 2011 Perşembe

TÜRK KAÇ KİŞİYİZ?

Malum o dur ki batı bize dayatacağı kozlarını iyi kullanmakta.
Ne hikmet ise biz de her defasında onların tuzağına bile bile düşüyoruz. Her sene 24 Nisan tarihinde gözleri ABD’ye diker bu sefer de söylemesin duaları ederiz. Ancak bu oyunu Fransa bozdu ve Ermeni Soykırımı bu sefer tarih değiştirdi. 22 Aralık tarihi Fransa tarihi için kara bir gün olurken Türkiye için ise hiçbir şey değişmedi.
Fransa batının diğer YALANA ÇANAK TUTAN ülkeleri arasında başı çekmekte. Peki, Fransa bu tutumu ile ülkede özgürlüğün ne kadar kısıtlı olduğunu göstermedi mi?
CEZAYİR SOYKIRIM ANITINI DİK, DİK DURDUĞUNU GÖRELİM
Fransa bu yalandır demeyi yasaklaması bir kenara bize dayattığı nedir? –pkk- teröristlerin ve terörist başının özgürlüğü. Hatırlayın terörist başı, bebek katili aponun ahırı 11 santim kısa diye Türkiye’ye heyet göndermedi mi?
Fransa 2001 yılında sözde Ermeni soykırımını kabul etmesinden sonra can dostum diyen Başbakan Erdoğan dik duruşunun samimiyetini CEZAYİR SOYKIRIM ANITI’nı dikmesi ile göreceğiz.
Yine aynı senaryo
Ermeni Soykırımı yoktur diye yollara dökülen siyasileri görürüz hep. Ancak nedense bu dayatmalara maruz kalınca karşı durmamızın ne anlamı kalıyor?
Bu konuda bir komisyon oluşturup tüm dünyaya gerçeği haykırmak varken bir olay olunca aklımız başımıza geliyor.
Başbakan Erdoğan’dan anlamlı bir dik duruş gördük umarım bu dik duruşunu devam ettirir de bizleri de gururlandırır. Ancak sanmıyorum yakın arkadaşlarından bir tanesi Sarkozi’nin siyasi geleceğini teminat altına almak daha mı önemli olacak yoksa Fransa bu kez yaptığının cezasını çekecek mi?
BENCE YAPTIĞI YANINA KAR KALACAK
Ermeni Soykırımı kabul edilen ülkeler; Arjantin, Rusya, Kanada, Yunanistan, Lübnan, Belçika, İtalya, İsveç, Fransa, İsviçre, Slovakya, Hollanda, Polonya, Almanya, Venezuela, Litvanya, Şili, Galler, İskoçya, Uruguay, Kıbrıs Rum Kesimi.
Bu ülkelere hükümetin yaptırımları nedir?
Hala bu ülkelerin ürettikleri; araçları, cep telefonları, giyim eşyalarını, gıda maddelerini vs. gibi ürünleri Türkiye sınırlarına girmesine izin vermekle Ermeni Soykırımı vardır diyen ülkelere ödül vermek anlamına gelmiyor mu?
Türk halkına zaten sözüm yok, onlar kendi sanal dünyalarında yaşamakta. Sanal aleme bakarsanız ortalık yıkılıyor herkes Fransa ve soykırım oldu yalanını söyleyen ülkelere ateş püskürüyor ama meydanlarda yine PAMPİŞLERİN yarım Türkçesi ile dolaşmalarını görmekteyiz. İki kelime Fransa’ya ederken tüm cümleleri beğendiğiniz vidyolara yorum yazarak harcamıyor musunuz?
Şimdi ‘VİDYO’ kelimesini yanlış yazdı diye dalga geçeceksiniz. Ben şimdiden söyleyeyim onun adı vidyodur.
İçinde gerçekten Türklük cevherini taşıyanları seçmenin zamanı geldi. Bir süredir medya da kimin ne olduğunu görmekte ve tespit etmekteyim. Kim gerçekte vatan haini, kim gerçekte bölücü son zamanlarda bir yerlerden yüz bularak ortalığa atılmakta. Biz de TÜRK MİLLETİ olarak bunları belirlemeli ve İKTİDARI TÜRKLER ele geçirdiği zaman bu listedekileri tek tek ihanetlerinden dolayı elbette hukuka uygun olarak mahkum etmeliyiz.
‘Ne mutlu Türk’üm diyene’ lafını çok kullanmak değil yerinde kullanmak gerekmez mi? Peki Türklüğünden mutlu olan ve bu yolda mücadele eden kaç kişi kaldık? Biz kaç kişiyiz?
SAHİ TÜRK OLAN KAÇ KİŞİYİZ?